21 Haziran 2011 Salı

HaYt hÇ AkıLI dĞil

Hayat hiç akıllı değil insana hep aynı oyunları oynar, Neyseki oyun oynamayı öğrenecek kadar akıllıyız..

8 Şubat 2011 Salı

küstük

Denizler altında 20000 fersah Profesör Aronnax, Dünyanın merkezine seyehat jeolog ve madenbilimci Profesör Lidenbrock, Balonla 5 hafta kâşif Doktor Fergusson, Doktor Ox'un Deneyi bilim adamı Dr. Ox, Madenin Esrarı mühendis James Starr.
Belki de gelmiş geçmiş en geniş hayal dünyasının, bizim aksimize bütün bu bilim gerektiren gelişmeleri bilim adamları dışında da yapılabileceğini hayal edememiş olması ne büyük hayal kırıklığı, işte bu yüzden aya gitmiyoruz küstük.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bedri Rahmi Eyüboğlu ÇEM

Ne “Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolulu Köylü Kadın” motifi”*, ne de Karadut** şiiri yeterli , çok farklısın Bedri Rahmi Eyüboğlu, sadece büyük bir şair ya da büyük bir ressam olmaktan çok öte hatıran. Öyle çocuklar tanıdım ki ismini verdiğin yerde, pırlanta sönük kalır, yakut, safir, zümrüt yetersiz. Kendileri küçük kalpleri büyük insanlar onlar. Bu lafları giderken bile yüzümü güldürmek için hazırladıkları skeçler için ya da Bedri Rahmi’nin çocukları olarak yazdıkları şiirler yaptıkları resimler için söylemiyorum, Bilgisayarı bu yaşta bu kadar ustalıkla kullanıp, resimlerimden oluşturdukları video’yu giderayak gitmemen için izletip ağlattıkları için de değil. Gerçekten değerli oldukları ve dünya üzerindeki hiçbir maddi değerin bu değeri gerçekten aşamayacağı için söylüyorum. Her öğretmen onlar gibi öğrencileri olsun ister. Bu bana kısmet oldu. Ama artık her ders öğütler vererek kafanızı şişirmeyeceğim bu da benden size hatıra olsun, sadece unutmayın hayallerinizden asla vazgeçmeyin. Belki üniversite de tekrar görüşürüz. Sizi seven Matematikçi Utku Hoca.
*Unicef çocukları yararına Amerika da kartpostal olarak basılan Bedri Rahmi Eyüboğlu motifi
** Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin. Dizeleriyle başlayan ünlü Bedri Rahmi Eyüboğlu şiiri

Yalancısın yalancı...

Kendine ne affedici, başkasına ne düşman, kendine ne kıyamamak, başkasına hep hüsran, Herkes kral, olmayanlar kralcı, böyle olmadığını söylersen yalancısın yalancı...

4 Şubat 2011 Cuma

homo sum, nihil humanum a me alienum puto*

Gençken(genç 18-24 yaş arası, topluma açık yerklerde içki içemeyen kişi) latince cümleler kurmak, bilmek, akıllı kişilik belirtisiydi. Bunun yanında, bazı cümlelere çok gülerdik. kimi geçmişten gelen, kimi kendi uydurduğumuz cümleler, halka rağmen halk için, milliyetçi kominist gibi.
Artık topluma açık yerlerde içebildiğimize göre tekrar düşünmek gerek, vox populi vox dei** mi, halka rağmen halk için mi? Tarihe baktığımız da günümüzün aklıyla iyi veya kötü olan bütün devrimlerin halka rağmen yapılmış olanların çokluğunu görürüz, çok komik olansa eğer halk istemiyorsa, neden onlar için mücadele edildiğidir. ayrıca nerden geliyordur bu ego, onların iyiliğini sen nerden biliyosundur,ve neden hiç düşünmezler belkide onların zararına eylemler yaptıklarını.
Bu sorulara cevap vermeden önce halkın sesi her zaman hakkın sözü olmuş mudur? bunu düşünmek gerekir (hak tanrı anlamında da kullanılmaktadır)doğru ve adaletli olanı halkın bildiği düşünülür, zaten demokrasi de bunu gerektirir daha iyi bir yöntem bulunana kadar en iyidemokrasidir, ancak tarihte, halkın sözünün haklı olmadığı pekçok zaman görülmüştür. çünkü toplum yanlış yönlendirilebilir, yanlış bilgilendirilebilir veya bilgi eksikliğinden dolayı yanlış yönlenebilir, yanlış bilgilenebilir. Örneğin Hitlerin yükselmesi, başka nedenlerle de açıklanabilir, halkın bütün olarak, kötü bencil olduğunu da düşünebilirsiniz,yaptıklarına bakarak bunun gerçek olduğuda aşikardır ama asıl örnek bu, sizin bütün olarak olarak bi halkı kötü veya bencil bilmeniz yanlış yönlendirilmekten veya yönlenmekten kaynaklanıyor olabilir aynı onların yaptıklarının yanlış bilgilendirildiklerinden kaynaklanabileceği gibi. Böyle durumlar da halkın yanlış yolda olduğuna inanan veya yönlendirilen kişinin (doğru yapıldığını savunmamakla beraber sadece durum tespiti yapıyorum)halka rağmen halk için savaşması artık çokta komik gelmemektedir. birlikte şöyle bir düşünceyede sahip olabilirler. Halk, yaşadığı sistemin içinde sistemin parçası durumundadır,halk, sistem kendisiyle beraber yaşlanıp, bozulup, değiştiğinden bu değişimin olumsuz taraflarını göremez duruma düşer çünkü kendisi de kötülüğün parçası durumundadır. Ama gelecek nesil de halktır ve kurtarılması gerekir halk halktan korunmalıdır. Tabi insanların bu büyük sorumlulukları alması, kendine büyük misyonlar belirlemesi, daha büyük felaketlere ve daha büyük kötülüklere yol açabilir aslında kendine hiç misyon belirlemesi ve küçük düşünmesi de büyük problemlere yol açabilir. Sonuç olarak eğer küçük ve çok büyük sorumluluk yüklenmiş gruplar varsa orta seviyede misyonlar belirlemekte büyük felaketlere yol açabilir. homo homoni lupus***. Durum olarak hepsi anlaşılabilir hepsinin mantığı var komik değil sonuç olarak bizim gençken yaptığımıza da "Ad hominem****" deniliyor.

*ben insanım, insana dair hiç bir şey bana yabancı olamaz
**Halkın sesi hakkın(haklı olanın) sesi
*** İnsan insanın kurdudur.
****Bir argümana cevap verirken argümanı eleştirmekten ziyade argümanı yapan kişiye saldırmak

3 Şubat 2011 Perşembe

Üniversiteliler Bilmez

Bilmem farkındamısınız, haberler, üniversitelilerin bilmedikleri üzerine, zamanını doldurmaya başladı,ancak farkında olmamız gereken, bu değil, zaten bu durum aşikar, burnuna mikrofon dayanmış üniversiteli gençler, yok şunu tanıyor musunuz, yok bu nedir gibi, dünyanın en kolay sorularına cevap veremiyorlar, gösterilen bu. Zaten haberler dahil bir çok programın kurgu olduğunu biliyoruz, belli ki soruyu sorduklarının sadece 5 de 1'ni alıyorlar. Asıl soru Neden haberler böyle kurgulanıyor? Neden üniversiteliler bilgisiz, cahil olarak gösteriliyor? Bunun bikaç nedeni olabilir birincisi halk okumuş gençlerin kendisinden cahil olmasına bayılır, okumuş da ne olmuş, demek rahatlatır, kendini iyi hissettirir, kendisinin okuyamamış olması, yetersizliğinden değil şartlardandır ve bu çoğu zaman doğru olabilir ama okuyanların hepsi aptaldır, üniversitelilere bir başka bakış açısı da, ahlaksız oldukları yönündedir üniversiteli bütün kızlar yollu, erkekler p..tir. Ama bunlar aşağılık duygusunu şişirmek için yeterli değildir. Hem de aptal olmaları gerekir.Bu durum hah tamam şimdi oldu duygusuna ulaştırır. Ama neden televizyonlar bu sanrıları neden destekler. Bunun da bikaç nedeni olabilir en önemlisi para. Bide siyaset halk üniversitelilere kızar çünkü kendi gibi düşünmez çoğu da solcudur, solculuk ya dinsizliktir ya kürtçülüktür, çünkü televizyonlar aynı zaman da bunu da destekler solcuysan, ya bölücüsün ya da dinsiz. halkın senden nefret etmesi için bir neden daha, geçmişteki öğrenci olayları, adı üstünde öğrenci olayları diye geçer gazetelerde, olay çıkaran öğrencilerdir, hükümet değil,dahası polisle öğrenci çatışmaları, sonuç olarak halk kendisi gibi düşünmeyen kendisi gibi olmayan kesimi dışlamak ister, Televizyoncular da para ve siyaset için bunu destekler, ama farkında olunması gereken asıl nokta o basit sorulara cevap veremeyen üniversitelilerse halk zaten hiç cevap veremiyordur, bilmeyen üniversitelilerin oranı %40sa bilmeyen diğerlerinin oranı %80dir düşünün kendimize yaptığımız aşağılamayı.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Avcı Balıkçı

ilkellik eskiden, yani biz daha ilkelken, iğreti bişey olarak anlatılırdı ne kadar ilkelsin? sorusu teknolojiyi kullanma oranın ne?, kaçıncı yüzyılda yaşıyosun? tamam aynı yüzyıldayız ama yüzyıl uzun bi süre belki başlarındasındır, tamam hepimiz başlarındayız ama sen kaçıncı yüzyılda yaşadığımızı hissediyosun? sorularıyla aynı anlamda olup pek de iyi niyetle sorulmayan sorular olarak sorulurdu. Ancak bu son dönemlerde gözlemlerim kurs kayıtlarında ingilizce seviyeni ölçmek için yazılması istenen essaylarde topic olarak seçilmesi istenen 3 şeyden şehir mi kır mı? sorusuna kır, senin neslin mi iyiydi anne babanın mı? sorusuna anne baba, teknoloji ve onun götürdükleri getirdikleri? sorusuna götürdükleri cevabının verilmesi ve ingilizce bile savunulabilmesi dahası speaking bile yapılabilmesi, bana artık ilkelliğin gelişmiş toplumumuzda o kadar da ilkel görülmediğini ispatlayan olgular olmuştur diğer kanıtlarım, geçmişe olan özlemin anlatılması, dedelerin nerde o eski bayramlar cümlelerinin genel toplumda daha fazla rabet görmesi ve son olarak lost dizisi, gençlik lost dizisinin 3. sezonunun sonun da ki bu 3. sezonun sonu lostun izlenmeye başlamasının 3.gününe, final sınavlarının 5. gününe tekabül eder ve herkes abi dün hiç uyumadım bütün gün dizi izledim öyle sınava geldim gibi daha ilkel şartların özleminde olduğunu belli etmesiye son bulur ve etrafınızda ıssız adaya düşmek ve yanına üç şey almak isteyen daha doğrusu seni düşürmek ve yanına üç şey aldırmak isteyen insan sayısı bollaşır ki bende bu ilkel dönemlerimle ilgili anılarımı ilerleyen günlerde paylaşacağım,ki anlatmak istediğim asıl konu şimdi bu değil.

Nedir ilkel toplum, sosyoloji derslerinden az çok bildiğimiz, avcı toplayıcılar, bu adamcağızlar başlıkdan da anlaşılabileceği gibi avlanmış sonra toplamışlar, çok gezmişler, çok görmüşler ama en önemlisi hepsinin önemli bir görevi varmış grup içinde hepsi kedini önemli hisseiyormuş önemli bir karar alınacağı zaman hepsi biraraya gelirmiş, katılımcı ve büyüklerine saygılı çünkü grupta yaşlılarının sözü fazlasıyla geçermiş,üstelik günümüzde hala bu toplum türü bulunabilir katılmak istediğinize eminim kendilerini gine ve afrika da bulabilirsiniz. Daha sonra kır toplumları, ondan sonra tarım, ondan da sonra sanayi böyle böyle günümüze kadar gelişmişiz, gelişmişizde dünya bu, eğer daha gelişiyorsan bişeylerden ödün veriyosun işte adaya geri dönme isteği bundan verdiğin şey özgürlük, insanı mutlu eden şey özgürlük, özgür değilsen ki işyerinde değilsin artık önemli değilsin herşeye ve işine yabancısın büyük bir firma için onun büyük taşeron firmsında diğer büyük firmanın pet şişelerine kapak üretiyosun ve maaşında iyi belki ama ya senin yüzünden o pet şişelere bi kaç kapak daha az basılırsa işte ozaman dünyanın sonu geldi demektir çünkü üstün ki herkesin üstü vardır ve hayatının yarısından daha fazlasını geçirdiğin bu işyerin de hayatının en önemli amacı olan kapak üretmeyi tam yapamamışsındır, içinde biyerde işine yabancı olduğun için bunun okadr da önemli olmadığını düşünürsün ama senden dha önemlidir zaten sende önemsemediğin için kapaklar az basılmıştır oyüzden sen gitmeli kapak kalmalı ancak böyle olmasını istemediğinden kapağa daha fazla önem verirsin artık önemli değilsin kapak önemli dedelerin avcı toplayıcıykende işler önemliydi avlanmak ya da avlanmamak hayat meselesiydi bi farkı yok diye düşünebilirsin ama aç kalmak gerçekten hayattır senin avın da kapak diyebilirsin,zaten öyle görünüyor ama sorun tam da burda avcı toplayıcı toplumdan sonra gerçekten hiçbir zaman hayat meselesi olarak görülmez ama öyleymiş gibi davranılır ve haftanın 5 gününü ilk gününden yaşamamaya başlayıp 5. günü oh geldi deyip hafta sonunu tekrar pazartesi başlayacak sıkıntısıyla yaşayamaman. Ne ilgisi var avcı balıkçıyla daha geyik bir yazı yazacaktım buralara geldi onu da sonra anlatırım.

28 Ocak 2011 Cuma

Hain osman.

Bir zamanlar ki o zamanlar her erkek çocuğu gibi tıksırıncaya kadar top teperdik.(top tepme: çocukların futbol oynama çalışması, oturulup tekrar tekrar izlenmesi gereken güzide doğa olayı,not: zamanla unutulur).Bu işlem için, Bikaç arsamız vardı eğer 8 kişi isek iki taş bulur kaleleri yapar, top bulamasakta bi taşta top için bulur eylemimizi arsada gerçekleştirirdik. Top bulamama yoksulluğunun genelde parasızlıktan olduğu düşünülse de genel de işgüzar komyon minibüs şöförleri ve osman yüzündendi. (osman : hikayedeki ismi değiştirilmiş şahsiyet, not: malum efendim osman bu aralar çok moda her hikayede bulunmalı). Osman Sanki bu işten keyif alan şoförlerle ortak çalışıyordu, ezel dizisindeki şebnem karakteri gibiydi herseferinde ağlayarak aramıza tekrar katılır top her ayağına geldiğinde abanarak burun vururdu (abanarak burun vurmak:top teperken yapılacak en aptalca iş. Not : top her seferinde yola çıkar.) Yolda pusu kuran 4 tekerlekli canavar yeni aldığımız ve büyük ihtimalle diğer 6 kişinin ayağına bile değmeyen zavallı meşin yavarlak (Bizim toplarımız asla meşin değildi biz gerçek topmuş gibi hayal ederdik. Çünkü aramızda para toplayıp zar zor alabildiğimiz top bizim için bütün değerlerin üzerindeydi. Not : 6 kişinin ayağına değmezdi çünkü osmanın ünü burdan gelmekteydi ne yapar eder topa ilk o vurur yada ona pas atılmasa bile bi şekide top oraya buraya çarpar onun ayağına gelir oda olanca acımasızlığınca hain eylemini gerçekleştirirdi gerçek bi haindi.)'ın üstünden geçerdi. Anlayamıyorduk bi madde nasıl olurdu da kendi türüne bunu yapabilirdi kendisinin içinde de şamler yokmuydu. Bağrışlarımız haykırışlarımız canımız topumuzun son çığlıkları arasında kaybolur ve sesisimiz lastiklerin hain sahibindeki o pis sırıtışındaki sessiziğe bırakırdı yerini. Ona ulaşamazdık çünkü camların arasındaydı intikamımızı alamazdık. dudaklarımızdaki ses gözlerimizdeki yaşın ve onun gördüklerinin esiriydi kimbilir kaç kere yaşamıştık aynı olayları. Ben duruma el koydum 70 evleri bilen bilir Bağlarbaşı ilöğretim okulunun bahçesinde oynayacaktık artık arsa futbolu artık yerini beton furboluna bırakmalıydı cruyf zaten artık futbol oynamıyordu. böylece topun caddeye kaçması da imkanıszdı. okul bahçesi bizim için devasa boyutlardaydı( not şimdi önünedn geçiyorumda ortasahadan gol attım diye övündüğüm yer ne kadar küçükmüş oysa hala rüyalarımda o mesafeyi dün gibi görürüm). Bide aşağıda maltepe lisesi vardıki hiç sormayın Ali samiyene çıkmak oraya çıkmak aynı şey. Mahalle maçları modaydı ozamanlar bizi maltepe lisesinin orda otuan çocuklar maça çağırdı bigün. Oranın kaleleri vardı.(kale olması : taşın üstünden geçen topun direk olsaydı goldü değildi tartışması yapılamayacak muhteşem yer olması) Tam maça başladık osman araya girdi, daha hiçbirimizin ayağına top gelmemişti. Top havadaydı hepimizin aklında aynı soru yine aynı son olması imkanızdı okul bahçesi kapalı alandaydı top yan duvara çarptı duvarın üstünde dikenli teller vardı oraya sıkıştı. Patlamadı diye sevindik topu indirdik tekrar oynamaya başladık belli bir süre sonra top inmeye başladı(osmanının yine başardığını anlatan sözcük indirme not: patlama yerine kullanılır ama bize umut verip daha sonra umutlarımızı elimizden aldığı için daha haincedir.)Topun sahibi çocuk ağlamaya başladı abisine söyleyeceği tehtidleriyle yanımızdan ayrıldı. Osmanın kardeşi ben ve bi arkadaş daha duvara oturduk(duvara oturma: top tepmeyince yapılan eylem salakça konuşulur ve herkes eğlenir.) Osman korkusundan eve kaçmıştı. Belli bir süre sonra çocuk abisinin bisikletinin arkasında geri geldi abinin yanında bi kaç çocuk daha vardı. (arkası çok sonra...)

19 Ocak 2011 Çarşamba

Hiç şaşırmadım.

Hiç şaşırmadım nede olsa kural bu...Aslında şaşırdığım sonuçlarına şaşırmayacağımı bildiğim şeyleri farklı sonuçları elde edeyeceğimi bildiğim halde yapıp sonucu farklı olursa şaşıracağımı bildiğim halde şaşırmayacağıma şaşmak için şaşdığım aynı sonucu elde edince kendime şaşırmamak. Nede olsa kural bu şaşmamak gerek ilgi gösterdin sonuçta şaşılacak şey.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Koşkurbankoş

Kurbanlık olduğunuzu düşünün sonra 5 km koşun yetmez denize atlayın bi okadar yüzün ve kimse bu maratona saygı duymadan sizi kessin yetmez yesin çünkü artık en aptal kişiler bile teknolojiyi kullanabiliyorlar arabayı yapamasan da kullanabiliyosun işte, Diyelim ki hiç bişey icat edilmemiş her yer orman, yakalayabilir miydin doğa kanunları içinde o kurbanı? hayır, kullanmak serbest, şikayetçi olmak serbest, (merak etmeyin bağlicam :) Sonuçta bakıyorsun haberlere, televizyon bi teknoloji, kamera bi teknoloji, görüntülerin eve ulaşması ayrı bi teknoloji eee kim kullanıyo kim sunuyo haberi al işte Bursa da Yerel TV haberlerinde kadın diyo ki Trabzonspor taraftarına madem size her yer trabzon buyrun çıkın heykele yiyorsa Teknolojiyi burdan kullanan, ordan kullanana konuşur da, tepki almaz mı? Sonuçta bakıyosun yine kaçan yine yakalamaya çalışan bu sefer ikiside teknolojiyi kullanmış tabiki yakalanmadılar? Şimdi izlettirin bakalım bizim kurbanlara haberleri yakalayabiliyomusunuz.

2 Kasım 2010 Salı

deneyimlettiklerimden deneyimlediğim dikkatimi çektiğin...

Bi arkadaşım ki kendisini hiç sevmem bikere sırıktır ayrıca kendisini sevmemem benden uzun olduğundan değil sırık olduğundandır. Beyfendi hazretlerini kendisi o anı sıklıkla deneyimlesinler diye sürekli döverim ve önemli olan benim onu dövmem değil onun bunu deneyimlemesidir, eğer orda olmasa ki olmaması bu boyutlarda ve bu boyutta olunca pek mümkün değildir artık cümle uzun değildir, bu kendi kadar uzun cümleyi şöyle özetlemek gerekirse koş emin koş senle aynı fikirdeyim...

11 Haziran 2010 Cuma

Acımak...

Düşerdim dizim acırdı, dizimdeki yaralar hiç kapanmadan üzerine tekrar düşer acısının hiç bitmemesini sağlardım, bi bakıma acı çekmek keyifliydi oyun oynamak koşmak düşmenin çilesine katlanma sebebim ondan, büyüdüm acı dizler de değil artık ama hala acıdan hoşlanıyorum ki yaranın kapanmamasını istemem ondan..

9 Haziran 2010 Çarşamba

Film Çekmek

Ne varsa küçüklükte var işte, kendimi tekrarlamış gibi olsam bile hayallerini başkalarına seyrettirmek isteği ama aynısını uçuyosan uçmayı koşuyasan koşmayı, bunları çeksem ne mutlu da zaten çok ufak bi sahne çeksemde mutlu oluyorum, o heyecan yeni doğum gibi, en mutsuz anda, bırakın yoktan var olmayı, eksiden getiriyor mutluluktan var olmayı, keşke bide kameram olsa...

20 Nisan 2010 Salı

Sen ne biçim adamsın..

Yalnızken, küçükken gelecekte ne yapacağımı düşündüğümü düşündüğümde, şimdi yaptıklarımın yapmış olacaklarımdan ne kadar az olduğunun farkına varıp umursamıyorum ya... Hadi hayallerimden korkmuyorum da 5 yaşında ki ben karşıma gelse sen ne biçim adamsın dese otursa ağlasa ne yaparım kısmına geldiğimde düşünmekten kendimi alıyorum.. iyide yapıyorum. Bırakmasam büyük ihtimal şöyle der salak "gol kralı değil misin Daha Ali samiyenin çimlerine basmışlığın bile mi yok" "nee uzaya da mı çıkmadın" sonra da şöyle bitirir ":( ben olsam yapardım" bide oturur ağlamaz bile suratıma bile bakmaz. ne düşünüyorum biliyo musunuz yapardı salak gerçekten yapardı çünkü inanmıştı gerçekten. chuck palahniuk "ana babalar kitlelerin uyuşturucusudur" diyor ya senki bu anı anlatmış nerde kaybettim bu cesareti İyi niyetli korumacılık belki elimdeki hayelleri aldı teker teker en azında 27 yaşındaki ben bunu yazarak 60 yaşındaki benin karşısına çıkabilir. "Hani .... yapacaktın?"

16 Nisan 2010 Cuma

....

Son olarak bütün bunları söyleyip sen ne yapıyorsun demezler mi diyeceksin.. Ama ben seni eleştirmiyorum ki. Amerikayı eleştiren insan AIG(Amarican Life) çalışıyorsa onu suçlayamam ki. Çünkü yapan suçludur çalışan değil o çalışmak zorundadır zaten hangisi farklı ki KOÇ SABANCI daha mı iyi onlar yurt dışına kaçırmıyorlar mı? (bilmiyorum) Amerikada insanlar Hondaya binmediler mi binmeseler miydi. Siz tüketici olarak rasyonel davranmak zorundasınız önünüze gelen ürünlerden size en uygun olanı( zevk, fiyat, güzellik, kalite...) seçmek zorundasınız. Ve bunlar çoğunlukla bu firmalarda var Benim sözlerim hükümetlere ve iktisatçılara çalışmalarında bunlara yer verirlerse politikalarda ona göre uygulanacaktır. Tüketicinin karşısına Büyük! ülkelerin zamanında yaptığı gibi ürünlerini çıkartırlarsa bzimde MC Hayris'miz Döner Kralımız olailridi. İşte o zaman bu ağır siklet ringe çıkabilirdik global olurduk bizim ürünlerimizde güçlüyken tüketicinin önüne hepsini çıkartıkdık ve milliyetleri olmazdı aynı onların yaptığı gibi. Şimdi sadece gözümüzü kapatıyoruz. Bi kaç kişi itiraz edecek gibi oluyor.. Sen ne yapıyosun ki sus yoluna devam et deniyor..

Hadi hayırlısı..

....

Bu firmalar ülkede istihdam yaratıyor;

gerçek bu firmalar ülkenin kaynaklarını gereksiz harcıyor. Bizim ülkemizde üretim çok daha verimli harcanabilecekken bütün enerjimiz tüketime gidiyor. Olmasınlar demedik ancak ne yani KFC olmasaydı aç mı kalacaktık ? onların yerini başka firmalar almayacak mıydı. Şimdi çekip gitseler herkes işsiz mi kalacak yani. daha kötü kendimizi gereksiz yere nereli olduğu belli olmayan firmalara bağlamışız çekip gitseler yandık yani.. Olmasalardı yerlerinde belki daha iyileri olurdu da denilebilir.

bu firmalar kaliteli ve güzel;

Algımız bunu gerektiriyor bu firmaların ürünlerinin çoğu hindistanda ve ya çinde üretiliyor aynı kalitede üretmemek için uğraşmak ve aptal olmak gerekli ki bir çok firma şimdiden daha kaliteli ürünler üretmeye başladı bile. Fast food içinse kendileri de ne kadar sağlıksız olduğunun farkında tadı güzel derseniz Bir amarikalıyı getirsem bu ülkede tadı daha güzel 9999999999 ürün bulur ama hiçbiri glabal ! değil. Ayrıca aldığımız ürünlerin çoğu teknoloji olup kendimiz üretmediğimizden dış açığımız her geçen gün büyüyor ve bu ülkede herkes borçlu doğuyor. Tabi ki Sony'de Harley'de ferrari'de ilk üretildiklerinde devrim arabaları gibiydi Hatta uçak'da üretiyorduk ama dışardan daha ucuza alabileceğimiz için( mukayaseli üstünlük gereği tarım ürünlerine yönlendirildik)üretmekten vazgeçtik daha sonra uzmanlaşma gereği bidajha asla rekabet edebilecek düzeye gelemedik. örneğin Amerikada harley honda motorlarına karşı hükümet tarafından desteklenmeseydi şu anda öyle bir firma yoktu. Çünkü geliş fiyatından 2 katına satılıyordu ülke içinde buda daha kalitesiz olan Harley alınmasına yol açıyordu.

Yani daha kalitesiz olan ürününe destek vermezsen her zaman boçlu kalacaksın sen çocukarın onların çocukları...

Tek tipleştiriliyorsun bunun içinde savaşlar çıkıyor çünkü onlar sanada değil sen onlara benzemek zorundasın çünkü tek reklamla ürün satmak daha az maliyetli üretim daha kolay birine şalvar birine kot üretmek zor herkes kot giymeli iranda ırakta bu gelişme ! içinde gerekirse çocuklar ölmeli sorun değil.

Paranın milliyeti olur mu?

bu sorunun kesin cevabına ulaştık varsayalım paranın milliyeti olmaz diyelim. para ülkeye nerden gelirse gelsin yararlıdır, yatırımı kim yaparsa yapsın yararlıdır varsayalım. çözüme ulaşırmıyız sizce? bakın ben kabul ediyorum paranın milliyeti olmaz diyorum dünyada da olmasın diyorum ama gerçekler pek bunu göstermiyor ne yazık ki.
Çünkü bitek bizim iktisatçılarımız için kaynak önemli değil tabi dünyanın önde gelen! ülkelerinin önde gelen! iktisatçıları içinde.biz yok dedikçe sadece gözlerimizi kapattığımızın farkına varamıyoruz, global şirketler gittikçe yayılıyor ve tek reklamla, artık tek tip tüketicilerine ( bunun için gerekirse savaşlar açılıyor, filmler çekiliyor) tek tip mallarını satıyorlar. Bunun için güçlenene kadar kendi devletlerinden!(miiliyeti yok ama) sübvansiyonlar alıyorlar (Bu desteği veren büyük! ülkeler başka ülkeler verirse yasaklamaya çalışıyor) yani sermaye miiliyeti olmamasına rağmen gereksizce orjin ülkeden destek alıyor. yeterince büyünce bütün ülkelere yayılıyor ve artık kimsenin büyümemesini istiyor. Madem Mcdonalds'ın Starbucks'ın milliyeti yok neden Türkiye yada başka azgelişmiş ülke bunlara sübvansiyon vermiyor ve ayrıca bunların karları toplanınca nereye gidiyor? Burda üretilirse whoopper türk malı mı sayılıyor ? tamam biz kabul ettik milliyetiniz yok dedik ama adamlar kabul etmiyo işte (ağızdan çıkana bakmayın yabancı ülkeye giden her futbolcu burası benim ikinci vatanım der transfer olur bidaha dönmez tabi biz sempatik gözükcek)

14 Nisan 2010 Çarşamba

Ben bunuda yaptım

Ama anlatmıcam..

Öyle değildi işte

Bi adam bi kadını başka bi adam için değil başka bi kadın için terkediyordu.(yada tersi)

Yumru..

Pancaristanda yaşamanın en büyük zorluğu bu ülkede yaşayan herkesin birbirinden şikayet etmesi değildi..Umutsuz olmaktı pancaristanda herhes umutsuzdu.
Ülke bölüneli çok olmamıştı kuzey pancarya (sugarbeet) Pancaristandan ayrılmış bağımsızlığını ilan etmişti. O günden beri zaten yıllardır alışılagelmiş krizler daha da sıklaşmış yaşanılması güç olan yer yaşanılması güç olan zamanlarını hasretle anar olmuştu. 300 yıl süren ıspanakgil birliğine üye olma çalışmaları olanca hızıyla devam etmekteydi pancaristan olanca hızıyla taviz veriyor ıspanakgiller olanca hızyla yeni tavizler istiyordu.
Yumru başkent umutsuzluk şehrinde doğdu ( Devam edecek)

9 Nisan 2010 Cuma

Bi gün şey olmuştu

İşte ben üniversitedeyim gerçi hala üniversitedeyim ama bu daha yıllar önce hocama (reklamcılık dersi) verdiği not yüzünden çok kızmışım bir mail döşedim işte sizin dersinizi seçtimde vay efendim sonradan anladım benden başkasının neden seçmediğini de çağdışı kalmış yöntemlerle ders anlatırmışda, ezberciymişde bide örnek verdim işte tıp eğitiminde olsaydık aletlerin isimlerini en iyi yazan doktorları o yetiştirirmişte ancak kullanmasını bilen bi kişi çıkmazmış,teoride harika doktor yetiştirirmiş sonuçta herkes ölürmüş, sonunda da dedim ki eğer bu yazdıklarım yüzünden cezalandırılırsam üniversitelerde de demokrasi kalmamıştır fln maili gönderdim. gururla o zamanki kız arkadaşıma okuttum çok iyi tepkiyle karşılaşacağımı düşünüyorum vaaay ne yazmışsın yine diycek. dedi ki -utku "amaliyat" ne, hiç farketmemişim verdiğim doktor örneğinde hiç durmadan amaliyat yazmışım nasılda göze batıyo. altta kalırmıyım hemen dedim ki önemli olan içerik sen şekilcisin diye bi güzel kavga ettik (sonradan içeriğin nasıl önemli olduğunu ispatladım) burda yazdıklarım içinde bi arkadaşım -ooof utku o ne yazım hataları öyle, dedi. içerik önemli güzelim dedim ama ne yapcan haklılar galiba yetenek yok işte Edebiyat hocama zamanında çemkirmeseydim...

8 Nisan 2010 Perşembe

Ben bunuda yaptım

O kadar unutkandım ki (unutkanDIM mı) ilkokula giderken bigün ayakkabımı giymeyi unuttum okula kadar da terlikle gittim sadece okula kadar mı dersede girdim..

Öyle değildi işte

Sevgi bile saldırmaktı artık karşındaki kırılmasın diye susmak yoktu..

....

Onunla defelarca telefonda konuşmuştu şimdi karşısındaydı dudaklarından kelimeler döküldüğünü görüyor ama o muhteşem dudaklar karşısındaki yetersiz kulakları hiçbirşey duymuyordu, Allahım gözleri de muhteşemdi, elleride, yüzüde ve muhteşem ne kadar yetersiz bir kelimeydi o anda içinden "fantunya*" diye bir kelime üretmek geldi fantunya* muhteşeminde ötesinde demekti ki bu muhteşemin de üstünde tam karşılığı değildi fantunyanın. üretmişti sonunda içindeki bu boşluğu dolduran üretimmiydi aşkmıydı anlamlandıramadı. Ama içindeki boşluk yokolmuştu işte uzaydan içindeki boşluğu görenler artık bişey görmüyorlardıçünkü o boşluk dolmuştu boşluğu gören bu doluluğu göremezdi...çünkü buda her sıradan şey gibi sıradanlığı içinde yokoluvermişti...

*Fantunya belli bişey yada biyer değil araştırmayın ulan bikaç kişi...

Öyle değildi işte

Sadakatın kökü sadakadan geliyordu ve gönlünden ne kadar koparsa o kadar veriyordu.

...

Kendini bulur derken o kadar büyük değilde kendini bulur. kafayı bulur gibi işte kafayı bulmak, kafa bulmak, kafa olmak ne kadar farklıysa kendini bulmakta farklı olabilir. kendini bulmak derken büyük dönüşümden bahsetmiyorum üleeen bah şunun yazdıına bah resmen kendime geliyoom buluyom dur buldum gibi bişey değil olabilirde yaklaşabilirimde olursada iyi olur ama olmaz olur mu lan neyse işte olur yada olmaz benim dediğim arada bi yerde yazdıklarımı yaşamış olan vardır hatırlarda ulaan aynııı der gülümser felan...

Arada Bir Yerde

Hayal meyal hatırlıyorum küçüktüm kaybolmuştum, küçüktüm derken gerçekten küçüktüm herkes herşey dev gibiydi kalabalıktı kaybolmam mı kaybolmamam mı imkansızdı anlamadım ama o kadar küçüken anladım kalabalıkta yalnız kalmayı, arada bi yerlerde bana ait olmayan yerlerdeydim çok insan vardı ama hiçbiri bana ait değildi annem değildi o anda yapılacak en iyi şey dikkat çekmekti, benim dışımda her çocuk bağırarak ağlar yardım isterdi heralde. sorun da kendiliğinden ortadan kalkardı kalabalıkta ki görünmez çocuk bağırtı sayesinde kendi iç dünyasındaki geçici körlüğünden kurtulmuş yardımsever bi teyze gelir "senin büyüğün nerde çocuk" der. beni anneme götürürdü, ama ben mağrurca yoluma devam ettim. hatta bana yardım etmeye çalışan bacaklara (o anda benim için herşey bacaktı) (itiraf ediyorum hayatımdaki herşeyin bacak olduğu tek dönem değildi) bikaç çalım attım arada bi yerde durdum sonra annem geldi işte.. Eee diyeceksin eesi yok yabancı işte burasıda kalabalık aradabiyerde bende yazarım dururum belki biri okur kendini bulur...